
İKİ YOKLAR ARASINDA
Şeyh Muhammed Nazım El-Hakkani En-Nakşibendi Hazretlerinin Sohbeti,
Allah Allah Kerim Allah. Allah Allah Allah Allah Allah Allah Sübhan Allah. Allah Allah Allah Allah Allah
Allah Sultan Allah. Tek Sultan. Ezeli Sultan, Ebedi Sultan. Sermedi Sultan. Biz yokuz, O vardır. Okyanus
olmadan balık yaşar mı? Deniz olmadan balık yaşar mı? Balık denizin içinde yaşar. Deniz mi evvel balık mı
evvel? Denizsiz balık oldu mu? Balıksız deniz oldu mu? Hangisi evvel? Zarf mı mazruf mu? Zarf evvel
olması lazım ki zarfın içerisine sonradan koyarsın şeyi, koyacağını. Zarf evveldir.
Evvel Allah, Ahir Allah. Zahir Allah, Batin Allah. Var olan o, yok olan biz. Yüz sene önce buradaki
cemaattan kimse yoktu bu dünyada. 100 sene sonra da bugün olanlardan kimse olmayacaktır. Öyleyse
iki yokluğun arasında sen nasıl “ben varım” dersin? Biz, vücudu olmayan mevcudat. Vücut, varlık, mutlak
varlık Kendi ile kaim varlık, Allah’ın Varlığı. Bizim varlığımız, olmayan varlık.
Aynada senin gördüğün, sensin. Lakin varlığı olmayan sen. Aynada görünen sensin, lakin varlığı olmayan
sensin. Varlığı olmayan varlıklar, vücudu olmayan mevcutlar. Orada şeytan dolabı var, bak oraya. Gördün
mü, şeytan dolabını? Görüyor musun bak. Yukarıda duruyor. Şeytan dolabı o. Şimdi birşey yok. Düğmeye
bastın mı çeşit türlüsü çıkıyor. Neler neler, neler neler..
Akla fikre gelmeyen bir sürü alemler çıkıyor. İnsanlar çıkıyor, mahlukat çıkıyor. Aylar, güneşler, yıldızlar
görünüyor. Lakin vücudu olmayan varlık onlar. Bizim hikayemiz de ondan ibaret. Varlığı olmayan
varlıklarız, tecellideyiz. Tecelli bir görünümdür. Dünya bir top gibidir. Bir bomba gibi, patlasa ne olur?
Külli olan patlama olduğunda atoma varıncaya kadar patlaması lazım, dağılması lazım.
Hayat mayat büyük küçük kıyası değil. Öyle bir patlayışla patladığında dünya fezanın içerisinde, feza
onun her zerresini de parçalayacaktır. Parçalaya parçalaya sonunda hiçbir şey kalmayacak. Neydi? Nasıl
oldu? Nasıl vardı? Nasıl şimdi yok oldu? Taaccüb ediyor insanlar “Yahu biz yokuz diyoruz kendimize, nasıl
yok? Bu kadar dağlar, taşlar, denizler, evler, yerler.. Nasıl yok diyorsunuz?”
İşte o, aklımıza onu yatırtmak için söylüyorum. Ay şimdi patlasa ne kalır yerinde? Karanlık kalır. Taneleri
maneleri, atomları matomları hepsi dağılır. Onun için bize varlığı olmayan varlıklar derler. Vücut yok.
Görüntüsü var, vücut yok. Vücut, mutlak vücut Allah’ındır. Allah’ın senden istediği nedir? “Sana verdiğim
bu görüntü varlığı Bana ver.
” Yok diyor, olur mu hiç? Ne demek, diyor. Bu kadar milyara ev aldım diyor, nasıl Sana vereyim? Kaç
milyara aldık? Hadi evleri verelim, kendimizi nasıl veririz, kendi varlığımızı? Kendi varlığımız için
denilmiştir, “mûtu kable ente mûtu”. Yokluğu, size yokluk gelmeden önce kabul ediniz. “Ölmeden önce
ölme” manasına. Yani yokluğu ikrar et. Allah’a ver, fani vücudunu Allah’a ver.
Onu, ilahi computerda numarası verilir. Onun yerine sana beka aleminde, beka aleminde bir varlık
verilir. O varlık üzerinde senin iddian olmaz. O varlık üzerinde sen “benimdir, senindir” diyerekten
uğraşmazsın. Sen artık o okyanusu, o ummanların içerisinde “minel ezeli minel ebedi” dönüp dolaşırsın.
Onunsun, O da senindir. Allah için ol, Allah senin için olsun.
Bu geçici varlığa, insanlar ona tamah ediyor. Aman elimizden gitmesin diyor. Yahu zaten birşeye
yaramaz. Uydurma, varlığı olmayan bir varlık vermiş sana. Üzerine ne kadar düşüyorsun bunun? Ver
kurtul. Vermem diyor, veremem. Veremem. Var olmak isterim. Var olmak isterim dediği surette yokluğa
gider. Yok eder. Yok eder, sonra teslim eder. Yok etti mi böyle serilir o.
Teneşir tahtası derler, oraya serilir. Teslim etti. Şimdi teslim oldum, ne istersen yap. Ona denir ki,
vaktında niye teslim olmadın? İşe yararken niye teslim olmadın? Şimdi hayatın gitti bayatın kaldı, şimdi
neye, nedir yapacağımız?
Dünya, onun hakikatı var. Dünya üzerinde yaşayan insanların hakikatı var. Dünyanın ötesinde ahiret var.
Ahiretin ötesinde olan alem var. Hepsi Allah’ın iradesinin altında ve sen bunlardan birisini seçmek
makamındasın. Ya bu görüneni hakiki varlık zanneder sıkıca tutunursun, hiçbir şey sahibi olamazsın.
Veyahut verirsin, hakiki varlıktan sana verilir.
Bu geçmez varlık, bir yere yaramaz varlık ki aslı yok. Uydurma varlığı senden istiyor Cenab-ı Allah,
sahicisini sana vereceğim. Sen dersin “yok! Uydurma muydurma bilmem. Bu benimdir” E seninse ne için
senin olanı sen gözetmiyorsun? Bu varlık seninse, neye onu gözetemiyorsun? Ve sonunda teslim oluyor,
bırakıp çıkıyorsun seyrediyorsun.
Ölen kimse vücudunu seyreder. “Ne iş yahu? Biz buyduk? Nasıl?” Ne derler, camiye gelen mevtalar için.
Ölen kimdir? Kimin cenazesidir? Filan kimsenin cenazesidir. Yahu, cenazesi burada. Kendi nerede? Kendi
nerede adamın, veya hanımın, ya beyin? Kendi nerede? Bu cenazesi derler, filan kimsenin cenazesidir.
Adam nerede? Hiç böyle sual işitmedik ki. İşte cenazesi buradadır.
E ben soruyorum, cenazesi buradaysa kendisi nerededir? Kendisi burada ise cenazesi burada olmaz.
Kendisi buradaysa, kendisi var cenazesi yoktur. Kendisi yok diye cenazesi var. Kendisi varken insanın
cenazesi olmaz. Biz cenaze değiliz şimdi. Lakin öldüğümüz vakıtta cenazemiz kalıyor, kendimiz ortadan
çekiliyor.
Bir emre bakar, “kün” emrindeyiz. Tecelli, 24 saatin içerisinde 24 bin tecelli vardır. O tecellileri bilip, ona
teslim olan o tecelliyle “tecellim budur” derlerdi eskiler. Tecellimdir, çekerim. Tecellim, böyle tecelli
etmiştir Cenab-ı Hak, diye teslim olurlar onlar herhal bizden iyidir. Tecelliye de itiraz eden, karşı gelen
kimseler hiçbir şeye sahip olamaz, boş kalırlar.
Ellerindeki de gider. Karşılık alamazlar, çünkü veremediler. Veremediler ki karşılık alsın. Çok kimseler
karşılık almayacak. Az kimseler alacaktır. E çünkü verdi ve aldı. Vermeyen, almayacak. Lakin Şeyh Efendi
Hz öyle söylüyor, şimdi şimdi kendi ihtiyarıyla vermeyen ellerini ayaklarını zincirle bağlayacak kudret
zincirleyip, o vakit teslim olacak.
O vakit teslim olduğunda ikinci dereceden alır, birinci dereceden alamaz. Birinci dereceden ödenmez.
İkinci dereceden ödenir. Çünkü “demir tavında güzel çağında” derler. Çağını geçirtti. Çağını geçirtti, o
zaman kıymeti düşer. Kıymeti çok düşer. Onu vaktında Allah ile pazarlığını yapan ve varlığını veren tam
alır. Yok ne vereceğim be varlığımı? Hali hazır ben yaşayıp duruyorum, gezip tozuyorum, niye vereceğim
ona? dediği vakıtında bırakır, bırakır, bırakır..
Son nefese geldiği vakıt o zaman artık teslim olur. Lakin o teslimiyet ona çok kâr getirmez. En basit,
tabandaki bir yer verilir ona. Rütbesi yok onun. Rütbesi yok. Onun için onlar, bu yengeçler gibi olup hem
karada yaşar, hem denize girer. İki tarafı da kolluyor o. Balık dışarı çıkmaz. Balık çıkar mı dışarı, ne
çıkacak?
Ama yengeçler boyuna, yengeç yengeç böyle çıkarlar dolaşırlar yuvaları da dışarıda yaparlar. Denize de
girerler. Denizden çıkmayan balıklardır. Denizden çıkmayan manası, Allah’ın huzurundan ayrılmayan,
Allah’a kendini bu dünyada vermiş olanlardır. Yarı buçuk olanlar “hem biz denizde yüzelim hem dışarıda
da dolaşalım” Onlar yengeç, yengeç. Neresiydi orası yengeç de istakoz da dışarıda da koşturur o da çok
yerlerde.
Hem karayı gözetiyor, hem denizi. Karayı da kaybetmeyelim diyor. Yani dünyayı da kaybetmeyelim
zararı yok bir parça denize girelim bir parça dışarıda dolaşalım ikisini de idare edelim. Onun için onlar
tam huzura giremez. Dışarıda kaldığı kadar kalır denize girdiği müddet kadarında da huzurda
durur.İnsanlar da öyledir. Balık- küçük balıklar sahile kadar yaklaşır, gene suyun içindedir, dışarı çıkmaz.
İstemez dışarı çıksın. Büyük hudlar olur, büyük alametler, onlar denizin ortasında. Allah Allah Kerim
Allah. Allah Allah Allah Allah Allah Allah Sübhan Allah. Allah Allah Allah Allah Allah Allah Sultan Allah.